Özulaş A.Ş. Genel müdürü İsmail Yolcu yazdı..
Geçtiğimiz aylarda, Uluslararası özel bir araştırma ve danışmanlık kuruluşu tarafından, Dünyada 230 şehir arasında “hayat kalitesi en yüksek şehirler” araştırması yapılarak yayınlandı. Bu araştırmaya göre; 1. Sırayı Avusturya’nın başkenti Viyana, 2. Sırayı İsviçre’nin en büyük kentlerinden Zürich ve 3. Sırayı ise Yeni Zelanda’nın Auckland kenti aldı. Bu araştırmada üzülerek ifade etmeliyim ki güzel ve kutsal kentimiz İstanbul 133. Sırada kaldı.
Bu tür araştırmaları değişik uluslararası kuruluşlar, trafik, yeşil alan büyüklüğü, turizm, ekonomik şartlar, ulaşım, fiziki düzenlemeler, yayalaştırma, bisiklet kullanımı ve erişilebilirlik gibi bir çok kriter çerçevesinde zaman, zaman yapıyorlar ve çok faydalı oluyor. Değişik kuruluşlarca son yapılan araştırmalarda Avusturya’nın başkenti de olan Viyana 6 defa dereceye girmiş ve 4 defa birinci seçilmiş. Demek ki Viyana’yı özel olarak incelemek ve işin sırrını anlamak ta fayda var. Ben Viyana’yı uzaktan, Zürich’i ise bizzat görüp inceleme fırsatım oldu. Auckland ise Yeni Zelanda’nın en gelişmiş ve zengin kenti. Bu kentlerin ilk 3’e seçilmek için birçok ortak özellikleri var. Bunlardan en önemlisi ise kent içi toplu ulaşımın çok etkin ve yaygın olmasıdır.
Viyana tarihi bir kent ve Avusturya’nın en büyük kenti. Banliyöleri ile birlikte 2,6 milyon nüfusa sahip. Şehir nüfusu ise yaklaşık 1,4 milyon. Kişi başına 120 metre kare yeşil alan düşüyor. Parklar şehri de denilebilir. Yayalaştırma ve bisiklet kullanımı önemseniyor. Toplu ulaşım işini kamu şirketi yapıyor ve 143 adet Metro, Tramvay ve Otobüs hattı ile yılda yaklaşık 1 milyar yolcu taşıyor. Yani toplu ulaşım, kent nüfusunu yılda 715 defa bir yerden bir yere götürüyor. Nüfus başına günlük toplu ulaşımı kullanma sayısı 2. Yani ortalama olarak her kişi günde 2 toplu ulaşım yolculuğu yapıyor. 5 bin durağı var. “İklim Koruma” projesi kapsamında Otobüslerde “Sıfır Emisyon” hedeflenmiş ve bu çerçevede Otobüs filosu süratle elektrikli otobüslere dönüştürülüyor. Kent içi toplu ulaşımın Kent Ulaşımındaki payı %39. Demek ki Viyana’nın defa dereceye girmesi tesadüfi değil.
Ben 2013 yılında Sakarya Büyükşehir Belediyesinde iken, üzerinde çalıştığımız Troleybüs projesiyle alakalı olarak İsviçre’nin (Ki İsviçre “Yaşanabilir Ülkeler sıralamasında 1. Seçildi) Zürich kentini gittim gördüm, toplu ulaşım sistemini yakından inceledim. Gerçekten çok güzel bir şehir. Başkent Bern olmasına rağmen ülkenin en kalabalık ve büyük kenti Zürich. 1 milyon üzerinde nüfusa sahip. Toplu ulaşımda Tramvay, Troleybüs ve Otobüs kullanılıyor. Toplu ulaşımın yanında hemen, hemen Avrupa’nın birçok kentinde olduğu gibi Bisiklet kullanımı çok yaygın. Kent merkezindeki eğlence ve alış veriş mekanlarının yoğun olduğu alanlar yayalaştırılmış. Mesela kentin en önemli caddesi olan İstasyon Caddesi Toplu ulaşım hariç araç trafiğine kapalı. Emisyon düşünülerek bu cadde de sadece elektrikle çalışan toplu ulaşım araçları (Tramvay ve Troleybüs) tercih ediliyor. Kullanılan araçların yolcu taşıma kapasiteleri yüksek ve genel de 20 metrenin üzerinde uzunluğa sahip. Ki çok doğru bir uygulama. Çok rahat inilip, binilebiliyor.
Toplu ulaşım da yüksek kalite hedefi çerçevesinde zirve saatlerde araçlardaki azami doluluk oranı %80 ile sınırlandırılmış. Hatlardaki kapasite atama ve uygulamaları buna göre yapılıyor. Elbette elektronik kart var ve 3 aylık, 6 aylık ve 1 yıllık blok kartlar indirimli olduğu için yaygın olarak kullanılıyor. Hemen, hemen her durakta şık ve küçük biletmatikler var.
Yeni Zelanda’nın Auckland kenti de internet üzerinde yaptığım incelemeye göre ülkenin en güzel kenti. Yine toplu ulaşım çok etkin ve çevreci araçlar kullanılıyor. Bu kentlerin ilk 3’e seçilmelerinde birçok ortak faktör var. Ancak incelediğimiz de görüyoruz ki yaşam kalitesi yüksek olan her kentte toplu ulaşım sistemlerinin çok iyi olması ön plana çıkıyor. Bu şehirlerde yerel idareler başarıların toplu ulaşımı ön plana çıkarmak suretiyle ve çok etkin kullanarak sağlamışlar. Ben çok sık söylüyorum, Kent içi toplu ulaşım Belediyeler açısından en önemli kent yönetme aracıdır diye. Toplu ulaşım sistemini kentin en önemli elemanı ve kültür haline getirdiğinizde birçok kent sorunu çözülüyor. Bütün mesele bu sektörün kent hayatı üzerindeki bariz etkisini kabul etmek, önemsemek, buna göre vizyon oluşturmak ve her türlü desteği sağlamaktır. Bunlar kamu tarafından yapılması gereken hususlardır. Çünkü imtiyaz hakkı kamudadır.
Bakınız biz bugün Özel Halk Otobüslerinin gelir yetersizliğini konuşurken, gelişmiş ülke ve şehirlerinde hizmet kalitesi nasıl yükseltilir ve bunun için neler yapılması gerekir bu konuşuluyor. Biz tanımı, KDV’yi, tarife sistemini, seyahat kartlarını konuşurken, gelişmiş ülkelerde toplu ulaşımda yüksek kapasiteli çevreci araçlar teşvik ediliyor ve hiçbir yatırımdan kaçınılmıyor.
Biz yıllardan beri faydası mutlak ve mevcut bir çok sorunu çözecek olan “Kurumsal İşletmeciliği” konuşup hiçbir adım atmaz iken, gelişmiş ülkelerin kentlerin de bu işi Kurumsal yapması zorunlu olan ve yıllardan beri yapmakta olan özel sektöre yeni imkanlar sunuluyor, destekler sağlanıyor. Bizde Özel Halk Otobüsleri gece sokaklara, caddelere park edilir, bakım ve tamir için hizmet durdurulur iken, gelişmiş ülkeler de araçların garajı kamu tahsis etmekte ve sefer kayıplarını minumuma indiren düzenlemeler yapılmaktadır.
Biz bugün bile cevabı çok net ve uygulanan sistemsizlik iken, anlamsız bir şekilde Özel Halk Otobüslerinde “Neden ihlal sayısı artıyor” sorusunun cevabını arıyor ve tartışıyoruz. Aynı tür içindeki toplu ulaşım elemanlarının (otobüsle otobüs, otobüsle minibüs, minibüsle dolmuş, otobüsle dolmuş, gurupla gurup, Şirketle Şirket) biri biriyle rekabet etmek zorunda bırakıldığı, bireysel işletmeciliğin ve araç sayısı kadar standardın olduğu bir sistemsizlikten başka ne çıkar?
Bunları görmek istemiyoruz. Dikkat edelim kimse sistem sorununu tartışmıyor ve tartışmakta istemiyor. Çünkü bireysel işletmeciye, kuruluşların yöneticilerine, sektörden nemalanan çeşitli kişi ya da gruplara veya kamu yöneticilerine ağır geliyor bunları tartışmak. Çünkü sistem bazı gereksiz statü ve pozisyonları ortadan kaldırır, kişilerin inisiyatif kullanmasını azaltır ve sizi işi doğru yapmaya zorlar ve yanlış yapmanın bedeli vardır.
Bugün bizim tartışmamız gereken tek konu “Özel Halk Otobüs İşletmeciliği nasıl kurumsallaşır ve daha iyi hizmet verir” olması gerekirken, ne yazık ki hala etkisi bariz olan Tarife sisteminin yanlışlığını ve geliri düşürmesini, usulsüz kart kullanımın artmasını ve seyahat kartları yönetmeliğini tartışmak ve anlatmak zorunda kalıyoruz. Ki bunları bile duyan ve dikkate alan da yok.
Bu sektör kurumsal işletmeciliğe ve profesyonel yönetime geçmeyi kendisi zorlamaz ise bu elzem ihtiyaçların olmamasından kaynaklanan sorunlara, cezalara katlanmak zorunda kalacaktır. Cezalandırmanın tek sistem ve tek çözüm haline getirildiği bir anlayışla hiçbir sorun çözülemez, gelişmeye neden olabilecek hiçbir fikir ve öneri de tartışılamaz. Çünkü bir meseleyi çözmek için öncelikle sorun olduğunu kabul etmek gerekir. İhlali önlemek gibi bir gaye ve samimiyet var ise önce buna neden olan olumsuz şartları ortadan kaldırmak gerekir. İnsanlar ihlal yapmak zorunda kalıyor ise (Ki öyle) bunda kusuru yapan kadar, olmaması için gerekli şartları sağlamayanlarda suçludur.
Dost acı söyler. Sektör yanlış yolda ilerliyor dikkat?
Oruçlarınızı mevlam kabul ve makbul eylesin. Yaklaşan Bayramınız şimdiden hayırlı ve mübarek olsun. Sağlıcakla kalın.
İsmail YOLCU
Toplam 2638 defa okunmuştur. Paylaş
Etiketler : YAŞANABİLİR KENTLER VE TOPLU ULAŞIMIN ETKİSİ